Bilgi ve İletişim Hattı 0332 265 35 43

Makaleler

AGTE - (0-6 YAŞ GELİŞİM TESTİ)

ANKARA GELİŞİM TARAMA TESTİ (AGTE) 0-6 yaş arasındaki bebek ve çocukların gelişimsel açıdan değerlendirilebilmesi amacıyla psikologlar tarafından uygulanan bir testtir. Çocukların, 0-3 aydan başlayarak, 48-72 aya kadar aylık dönemlerle; gelişim düzeyi hakkında objektif bilgilere ulaşılmasını sağlayan kapsamlı bir ölçme aracıdır. Bu değerlendirme anne-baba ve çocuğun bir arada olduğu bir ortamda yapılır. Psikolog tarafından hem anne-babaya yöneltilen sorular hem de çocuğun gözlemlenmesini içerir. Gelişimi 4 alt alanda incelemektedir: Dil bilişsel gelişimi, İnce motor gelişimi, Kaba motor gelişimi, Sosyal gelişimi ve öz bakım becerileri. Her çocuğun, yukarıda belirtilen 4 alt alana ek olarak, bu alt alanların toplamı ile genel gelişim düzeylerinin belirlenmesini sağlar. AGTE böylece bir çocuğun genel gelişimi ile normal mi yoksa geri mi olduğu sorularına cevap verebilmesi açısından çok önemlidir. Çocuğun hangi gelişim alanında nerede olduğu ve ne tip becerilerinin geliştiği, hangi becerilerinin geliştirilmesi için desteklenmesi gerektiği, nasıl bir gelişi

WISC-R ZEKA TESTİ

WISC-R ZEKA TESTİ WISC-R Zeka Testi, 6 ila 16 yaş arası çocuklara uygulanan bireysel bir testtir. Bu test çocuğun performansına göre 1-3 saat sürmektedir ve yalnızca eğitimini almış psikologlar tarafından uygulanabilmektedir. Çocuğun gelişimini 5 alanda değerlendirme olanağını sağlaması açısından özel bir öneme sahiptir. Bu 5 alan: Çocuğunuzun zeka düzeyi, Özel öğrenme güçlüğünün olup olmadığı, Dikkat eksikliği ve/ya hiperaktivite bozukluğunun bulunup bulunmadığı, Herhangi bir psikopatolojik probleme sahip olup olmadığı ve Nörolojik problem ihtimali hakkında detaylı bilgi sunar. Ülkemizde kullanılan yetenek ve zeka testleri arasında geçerlik ve güvenirliği en yüksek olan WISC–R zeka testi sonuçlarıyla çocuğunuzun zihinsel gelişimi hakkında fikir sahibi olarak daha etkili önlemler alabilir ve olası sorunlar konusunda erken önlem alma şansına sahip olabilirsiniz. Test, sözel zeka ve performans zeka olmak üzere iki bölümden, her iki bölüm de birbirlerinden farklı alt bölüm ve ölçeklerden oluşmaktadır. WISC-R zekayı �

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Borderline kişilik bozukluğunun başlıca özelliği, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüselliğin olduğu sürekli bir örüntünün olmasıdır. Örneğin, diğer insanlara yönelik tutumlar ve duygular kısa bir süre sonra dikkat çekici derecede ve açıklanamaz biçimde değişebilir. Duygular kararsızdır ve birdenbire, özellikle de aşırı bir idealleştirmeden hor gören bir öfkeye doğru yer değiştirebilirler. Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler tartışmacı, çabuk sinirlenen, aşağılayıcı şekilde alaycı, hemen küsüveren, beraber yaşanması zor olan kişilerdir. Kumar, para harcama, cinsel ilişki, tıkanırcasına yeme gibi davranışlarda dürtüsellik bulunur ve kendine zarar verme düzeyine kadar erişebilir. Bu bireyler, net ve bütünlük arz eden bir benlik duygusu geliştirememiş ve kendi değerleri, amaçları ve meslek seçimleri hakkında belirsiz kalmışlardır. Yalnızlığa tahammülleri yoktur, terk edilmekten korkarlar, gerçek ve hayali bir terkedilmeden kaçınmak için çılg�

Travma Sonrası Stres Bozuklukları

Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma diyoruz. İnsan hayatında sıkıntı ve üzüntü yaratan pek çok olay olur, ancak bunların tümü ruhsal travma yaratmaz. Olay kişide korku, dehşet veya çaresizlik hissi yaratmışsa ve olayda kişinin kendisinin veya yakınının ölüm veya yaralanma tehlikesi varsa ruhsal travma olarak adlandırılır. Yaşanan olayın olağanüstü olarak algılandığı bir durumda gösterilen stres tepkileri, anormal bir olaya verilen normal tepkiler olarak görülür. Hemen sonrasında verilen tepkilere bakarak ciddi bir psikolojik rahatsızlıkla karşı karşıya kalındığına karar verilmesi yanlıştır. Yaşanan travmatik bir olay sonrası herkes stres tepkileri gösterir; travmatik olay üzerinden 3 ay geçmeden TSSB tanısı uygun değildir. Yaşanan travmatik olaya ilk 3 ay içinde verilen tepkiler akut stres tepkileridir ve olağandır. Bu süreden sonra travmaya verilen tepkiler hala devam ediyorsa travma sonrası stres bozukluğu tanısı alır. Yaşanılan ruhsal travmalardan sonra en sık görülen iki hastal

ÇEKİNGEN KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Genç erişkinlik döneminde başlayan çekingen kişilik bozukluğu tanışı; eleştirilme, reddedilme ya da kabul görmeme ihtimaline karşı aşırı duyarlı olan ve karşı tarafın kendisinden hoşlanacağından emin olmadan ilişkiye girmekten çekinen kişilere konulmaktadır. Kolayca incinirler ve dışlanma karşı aşırı duyarlıdırlar. Kendi dünyalarında yaşarlar ve başkalarının kendilerini koşulsuz kabul etmesini beklerler. Toplumsal katılımlarda bulunmaya isteklidirler. Sıklıkla aşağılık duygusu hâkimdir. Özgüvenleri yoktur, kendilerini geri çekerler, kendilerini göstermek istemezler. Diğerlerinin sıradan olan yorumlarını aşağılayıcı olarak değerlendirirler. Değer verilmemeye ve aşağılanmaya aşırı derecede duyarlıdırlar. Yalnızlık ve toplumdan kopuk olma duygularını yaşarlar. Toplumsal yaşamda ilişki kurma ve etkin etkin olma isteğine karşın, iyilik durumlarını başkalarının eline bırakmaktan büyük ölçüde korku duyarlar. Bu sebeple çekingen kişilik bozukluğunda toplumdan kopuk olma hali istek ve duyarlılığın olmamasından değil, kendilerini korumaya yönelik kısıtlamalardan kaynaklanmaktadı

DEPRESYON

Depresyon büyük bir üzüntü, endişe, suçluluk, değersiz hissetme, başkalarından uzaklaşma, karamsarlık, uyku, iştah, cinsel istek kaybı ya da her zamanki faaliyetlere karşı ilgisizlikle belirginleşen duygudurumudur. Duyguları, düşünceleri ve davranışları olumsuz yönde etkiler. Tedavi edilmediği takdirde aylar, yıllar, bazen de ömür boyu sürebilir. Hepimiz zaman zaman bu duyguları hissedebiliriz, aynı şekilde yaşamımızda büyük ihtimalle hüzün yaratan, ancak depresyon tanısını gerektirmeyecek birçok olay yaşarız. Depresyon geçici üzüntü, melankoli ya da yas değildir. Depresyon genellikle bu üç duygu durumuyla karıştırılır, özellikle de geçici üzüntü ile. Depresyon, sıklıkla panik atak, madde bağımlılığı, cinsel işlev bozukluğu ve kişilik bozukluğu gibi başka psikolojik sorunlarla da ilişkilidir. DEPRESYONDA OLAN KİŞİLER… Depresyonda olan kişi için odaklanmak ve dikkat toplamak çok yorucu bir çabadır. Okuduklarını ve başkalarının onlara söylediklerini anlamazlar. Karşılıklı konuşma bir yüktür; yavaş ve uzun duraksamalarla, az sözcük kullanarak ve monoton bir sesle konuşurl

BULİMİA NERVOZA

Yeme bozuklukları, yetersiz ya da aşırı gıda alınımını içerebilen, diğer yandan ruhsal etkilere dayanan ve fiziksel sonuçlara yol açabilen bir hastalıktır. Bazılarımız belirli zaman aralıklarında yemek yemeyi veya stresli olduğumuz zamanlarda fazlaca yemek yemeyi öğrendik ya da yeme davranışını oldukça destekleyen ailelerden geliyoruz. Bu psikososyal etkilerden herhangi biri genetik veya biyolojik faktörleri geçerek aşırı kilolu olmamıza sebep olabilir. Yeme bozuklukları yeme davranışının ve yemekle ilgili duyguların ve düşüncelerin bireye ciddi boyutlarda rahatsızlık vermesiyle ortaya çıkar. Yeme bozuklukları sadece yiyecek ve kilo ilgili ilgili değildir. Bedensel olarak belirtiler ön planda gibi görünse de ciddi psikolojik sorunlarla birlikte seyreder. Oluşan bir yeme bozukluğu, içsel yaşanan karmaşaya dışsal bir çözüm getirme çabasıdır. Sıklıkla görülen diyet yapma davranışı da, yeme bozukluklarının gelişimine yol açan önemli bir uyarıcı olarak görülmektedir. DİYET Herkeste olduğu gibi diyet sonrasında verilen kiloyu geri almamayı zorlaştıran fizyolojik ve psikolojik faktörler vardır.

ANOREKSİYA NERVOZA

Yeme bozuklukları, yetersiz ya da aşırı gıda alınımını içerebilen, diğer yandan ruhsal etkilere dayanan ve fiziksel sonuçlara yol açabilen bir hastalıktır. Bazılarımız belirli zaman aralıklarında yemek yemeyi veya stresli olduğumuz zamanlarda fazlaca yemek yemeyi öğrendik ya da yeme davranışını oldukça destekleyen ailelerden geliyoruz. Bu psikososyal etkilerden herhangi biri genetik veya biyolojik faktörleri geçerek aşırı kilolu olmamıza sebep olabilir. Yeme bozuklukları yeme davranışının ve yemekle ilgili duyguların ve düşüncelerin bireye ciddi boyutlarda rahatsızlık vermesiyle ortaya çıkar. Yeme bozuklukları sadece yiyecek ve kilo ilgili ilgili değildir. Bedensel olarak belirtiler ön planda gibi görünse de ciddi psikolojik sorunlarla birlikte seyreder. Oluşan bir yeme bozukluğu, içsel yaşanan karmaşaya dışsal bir çözüm getirme çabasıdır. Sıklıkla görülen diyet yapma davranışı da, yeme bozukluklarının gelişimine yol açan önemli bir uyarıcı olarak görülmektedir. DİYET Herkeste olduğu gibi diyet sonrasında verilen kiloyu geri almamayı zorlaştıran fizyolojik ve psikolojik faktörler var

UYKU BOZUKLUKLARI

Uyku, zihinsel ve fiziksel sağlığımızı her gün yenilememiz için gerekli olan ve yaşamımızın üçte birini kapsayan yeme içme kadar önemli olan bir ihtiyaçtır. Normal uyku süresi, kişinin kendini iyi hissettiği, uyandığında zinde olabildiği süredir. Uyku ihtiyacı kişiden kişiye farklılık gösterir. Uyku süresinin kişiden kişiye hatta yaş dönemine göre değişkenlik gösterdiği ve bu sürenin 4 saat ile 11 saat arasında olduğu bilinmektedir. Yeterli miktarda ve kaliteli bir uykumuzun olması, hem sağlığımızı korumamız hem de gün içinde işlevlerimizi yerine getirebilmemiz için vazgeçilmezdir. Çalışmalar, uykunun vücudu dinlendirme ve ertesi güne hazırlama, enerji tasarrufu biriktirme, çocuklarda büyüme hormonunu salgılama, hücrelerin yenilenmesi, organizmanın onarımı, bellek, yeni bilgilerin öğrenilmesi, dikkat ve konsantrasyon gibi daha pek çok işlevlerinin bulunduğunu göstermektedir. Uykunun aynı zamanda bağışıklık sistemimiz üzerine de etkisi vardır; çoğumuz kalitesiz veya yetersiz uyku sonucunda hastalıklara daha kolay yakalanmışızdır. Uyku sürecinde, uykuya dalamama ve uykuyu sürdürememe ya

STRES VE YÖNETİMİ

Stres, bir durumu kendi psikolojik kaynaklarımızın uygun şekilde başa çıkabileceğinden daha büyük olarak değerlendirdiğimiz veya yorumladığımız zaman ortaya çıkan, kaygı verici veya tehdit edici histir. Stresle ilgili çalışmalar zihin ve bedenin ne şekilde etkileşime girdiğiyle ilgili çalışmalardır. Örneğin, zihnin kendi başına ürettiği korku o kadar güçlüdür ki vücudun fizyolojik olarak aşırı tepki vermesine yol açabiliyor. Zihnimizi strese aşırı tepki vermek için kullandığımız gibi aynı şekilde stresle başa çıkmak için de kullanabiliyoruz. Bir durum karşısında İlk zihinsel değerlendirmemiz, potansiyel olarak stresli bir durumun gerektirdikleri ile bizim bu gereklilikleri karşılama becerimizi karşılaştırdığımız ilk öznel değerlendirmemizdir. Duruma ilişkin vereceğimiz tepkiyi bizim bu duruma ilişkin ilk zihinsel değerlendirmemiz etkiler. Bir durumun stresli olduğu yönündeki ilk zihinsel değerlendirmemiz bizim kendimizi tehdit altında hissetme, herhangi bir zarar veya kayıp yaşama ya da üstesinden gelemeyeceğimize yönelik düşüncelerimizden kaynaklanmaktadır. Sırada beklemek, bir arkadaş�
Hızlı İletişim
Numaranızı Bırakın,
Sizi Arayalım
Gizle