Bilgi ve İletişim Hattı 0332 265 35 43

Makaleler

BEBEK ve ÇOCUKLARDA UYKU PROBLEMİ

Yeni doğan bebekler günde toplam yaklaşık 12-16 saat uyurlar. Prematürelerin uyku süreleri normal zamanda doğan bebeklere göre daha kısa ve uyku uyanıklık mekanizmaları daha kısadır. İki yaşına kadar bebeklerin ideal uyku süresi 13-14 saattir; 18 aylık olana kadar bu sürenin 2-3 saati gündüz uykusudur. Bebeklik döneminde çocukların uykusunun çok düzenli olması beklenmemelidir, dönem dönem uyku düzensizlikleri yaşanabilmektedir. 2-3 ay civarında bebeklerin 3-4 saat aralıksız uyumaları ve beslenmek için uyanmaları beklenmektedir; 3 aylık bebeklerin birçoğu tüm gece aralıksız uyumaktadır. 4 aylıktan itibaren ise gece uykuları daha az bölünmekte ve gündüz uykuları azalmaya başlamaktadır. Bazı bebekler uyansalar bile kendi kendilerini yatıştırıp yeniden uykuya dalabilirler. Uykuya dönmede bu şekilde kendi iç mekanizmalarını kullanma yeteneği genellikle 3-4 aylıkken gelişir. Uyku bozukluklarında en çok görülen durumlar gece uyanma ve uykuya dalma güçlüğüdür. Özellikle ebeveynler tarafından en çok şikâyet edilen konu bebeklerin gece uyanmasıdır. ÇOCUKLARDA EN SIK GÖRÜLEN UYKU BOZUKLUKLARI

ÇOCUKLARDA PARMAK EMME DAVRANIŞI

Zararsız bir davranış olan parmak emme davranışı hemen hemen bebeklerin tümünde gözlenmektedir. Bunun nedeni yeni doğan bebeklerin parmak emmeyi daha anne karnındayken öğrenmiş olmaları ve doğuştan sahip oldukları en güçlü refleksin emme refleksi olmasıdır. Nadiren de olsa, bazı bebeklerin ellerinde ve parmaklarında oluşan kabarcıklar, aşınmalar, hassaslaşmalar, renkte koyulaşmalar ise emme davranışının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Parmak emme davranışının zamanla eşyalara genelleştirildiği de görülür (battaniye kenarları, oyuncaklar, yastık köşeleri gibi). Ebeveynlerin çoğu parmak emme davranışının açlıktan kaynaklandığı düşünür. Fakat küçük çocuklarda ve bebeklerde parmak emme beslenme gereksiniminden kaynaklanmaz. Çocuğa rahatlama, dinlenme, gevşeme, haz duyguları verir. Çocuklar korktuklarında, acıktıklarında, uykuları geldiğinde, haz almak istediklerinde parmak emmeye dönerler. Çocukların parmak emmeyi bırakması yaşla beraber alternatif güvenlik, rahatlama, haz duyguları geliştirmeleri ile son bulur. Bu durumda parmak emme alışkanlığı 3-4 yaşına kadar normal kabul e

KARŞIT OLMA – KARŞI GELME BOZUKLUĞU

Yıkıcı bozukluklar, dürtü denetimi ve davranım bozuklukları sınıflaması altında yer alan karşıt olma/karşı gelme bozukluğu tekrarlayıcı biçimde en az altı ay süreyle devam eden olumsuz, kurallara uymayan ve karşı gelen, düşmanca, bağırma-çağırma, tepinme gibi davranışlarla karakterize fakat fiziksel şiddet içermeyen bozukluktur. Bu çocuklar genellikle ebeveynleri tarafından günlük yaşamda “hiç söz dinlemiyor, ne söylersek söyleyelim ilk cevabı hep hayır olur” şeklinde ifadelerle tanımlanmaktadır. Sıklıkla 8 yaşından önce ortaya çıkan bozukluk, yavaş ilerlemekte ve özellikle okul döneminde ve ilerleyen yıllarda davranım bozukluklarıyla kendini gösterebilmektedir. Ergenlik döneminden önce erkeklerde daha çok görülmekte, ergenlik döneminden sonra ise her iki cinsiyette eşit oranda görülmektedir. KARŞIT OLMA BOZUKLUĞUNDA GÖRÜLEN DAVRANIŞLAR Birçok yetişkine karşı olumsuz, düşmanca ve savunmacı davranmak Çoğu zaman öğretmenler, ebeveynler ve diğer otorite figürlerine karşı düşmanmış gibi davranmak Yetişkinler veya bakıcı tarafından verilen görevlere karşı tepki olar

KARDEŞ KISKANÇLIĞI

Kıskançlık yaklaşık 1,5 yaşlarında tanınmaya başlanan, sevilen, arzulanan bir kişinin, sevginin ya da ilginin yitirileceği kaygısıdır. Çocuk için zor olan yaşam olaylarından biri olan kardeş kıskançlığı, anne sevgisini de yitirme korkusunu içermekte, onun için ebeveynini paylaşmak anlamına gelmektedir. “Annem-babam beni eskisi kadar sevecek mi?”, “Ya kardeşimi benden daha çok severlerse!”, “Benden daha çok onunla ilgilenirlerse!”, “Ben yine annem ve babamla yalnız olmak istiyorum” gibi düşünceler kardeş kıskaçlığının temelini oluşturmaktadır. Kardeşin doğmasıyla birlikte ona ayrılan zamanın azalması çocukta kardeşe karşı gibi görünen ama aslında anne-babaya karşı olan kızgınlık, kırgınlık gibi duyguların gelişmesine neden olabilir. Çocuk kardeşi gelene kadar ailenin odağındayken, rakibi olarak gördüğü kardeşinin eve gelmesiyle beraber yeni bir duygusal sürece girer; böyle bir durumda çocuktan mutlu olmasını ya da kardeşine sevgi gösterisinde bulunmasını beklememek gerekir. Duygularını ifade etmesine izin verilmeyen, kendisini sözel olarak ifade edemeyen çocuk, yaramazlık ya da

ÇOCUKLARDA YAS SÜRECİ

Yetişkinler gibi çocuklar da çeşitli türden kayıplar yaşayabilmektedir. Anneleri, babaları, kardeşleri ölebilir ya da boşanma, bakım evine yerleştirilme, evlat edinilme gibi nedenler ile sevdikleri kişilerle ilişkilerini yitirebilirler. Çocuklar bu tür kayıpları bir arkadaşları hastalandığında ya da öldüğünde veya sevdikleri kişiler uzak bir yere taşındığında da yaşarlar. Bütün bu kayıplar çocuklarda yas sürecini ve tepkisini ortaya çıkarabilir. ÇOCUKLARIN KAYBIN HEMEN ARDINDAN VERDİKLERİ TEPKİLER Çocukların birisinin kaybı karşısında tepkileri çok çeşitli olabilmektedir. Birinin öldüğünü öğrenen çocuklar ya hiç tepki vermeyebilir ya da çok ciddi duygusal patlamalar da gösterebilir. Duruma yüksek sesle isyan edebilirler, bağırabilirler, ağlayabilirler, haberi veren kişiye öfkeyle vurmak isteyebilirler. Bazıları da duydukları habere o kadar tepkisiz kalırlar ki, haberi veren kişi, çocuğun söylenenleri duymadığını sanarak söylediklerini tekrar etme ihtiyacı duyabilir. (Okul öncesi çocuklarda tepkisiz kalmak sık rastlanan bir durumdur) Tepki vermemenin ya da haberi duyduktan sonra b

ÇOCUKLARDA TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), çocuğun yaşamını tehdit eden bir olaya maruz kalması ya da tanıklık etmesi ile birlikte korku, çaresizlik, dehşete düşme gibi deneyimler sonucu ortaya çıkan, olayı yeniden yaşama, travmayı hatırlatacak her şeyden kaçınma, hatırlandığında da tepkisiz kalma ya da aşırı tepki vererek kaygı düzeyinde artma görülen bir stres bozukluğudur. Travma sonrası stres bozukluğu belirtileri genellikle travmatik olaydan sonraki bir ay içerisinde ortaya çıkar, ancak bazı durumlarda aylarca bu tepkiler görülmeyebilir, tetikleyici unsur ile görülmeye başlanabilir. Travmanın niteliği, şiddeti; anne-babanın olaya ya da duruma verdiği tepki, duygu ve anlamlar, toplumun olayla ilgili temel değer yargıları, çocuğun kişilik yapısı, gelişim düzeyi, içinde bulunduğu ortam, travmanın çocuğun hayatında yarattığı değişiklikler, travmanın tekrarlanma olasılığı, beklentiler, koruyucu etkenler ve çocuğun yaşı gibi faktörler, bir travma sonrası TSSB oluşup oluşmamasını etkiler. Travmatik olay sonrasında Travma Sonrası Stres Bozukluğu’na yol açan durumlar genellikle hiç beklenmey

ÇOCUKLARDA SALDIRGANLIK

Saldırganlık dürtüsü tüm insanlarda doğuştan var olan bir dürtüdür. Bebek, ilk saldırganlık eğilimlerini, dişlerinin çıkmaya başlamasıyla emeklerken annesinin memesini ısırarak göstertir ve bundan haz alır. Çocuk büyüdükçe saldırganlık dürtüsü varlığını korumaya devam eder, ancak toplumsallaşmanın etkisiyle daha sosyal ifade biçimleri bulur. Saldırganlık genellikle çocuk kendini anlaşılmamış hissettiğinde ve engellendiğinde ortaya çıkar. Çocuklar yaşıtları ve kendilerinden büyük olan çocuklarla oyun esnasında veya gerilim yaşadıklarında; vurma, ısırma, tükürme, saç çekme, tekme atma ve kuralları hiçe sayma gibi agresif davranışlar sergileyebilir. Yetişkinlerden farklı olarak küçük çocukların sorunları çözmeye yönelik yetileri henüz çok gelişmemiş olduğu için bu tür davranışlar gözlemlenebilir. Ancak çocuk bu davranışları sürekli, yineleyerek ve uyum düzeyini bozacak şekilde sergiliyorsa mutlaka dikkate alınmalıdır. SALDIRGAN ÇOCUKTA GÖRÜLEN ÖZELLİKLER Sinirli ve eyleme hazırdırlar Kendilerini ifade etmede yetersizdirler İsteklerini bağırarak dile getirirler

ÇOCUKLARDA ÖFKE

Öfke, insan doğasına özgü en temel duygularımızdan bir tanesidir. Bireyin ruhsal, bedensel ve yaşamına yönelik tehditlere karşı gösterdiği bir tür savunma mekanizmasıdır. Öfke duygusunun ilk ortaya çıkma şekli, bebeklerde ağlama nöbeti şeklinde olur. İnsan büyüdükçe ve olgunlaştıkça öfkenin dışa vurum biçimleri değişime uğrar. Kişi bu duyguyu sosyal etkenler ve öğrendiği başa çıkma stratejileri ile kontrol etmeyi öğrenir. Yetişkinliğe eriştiğinde ise artık öfkesini kontrol edilebiliyor olması beklenir. Öfkenin normalin dışında, sağlıksız kabul edilebilmesi için; öfkenin şiddeti, sıklığı, süresi ve sosyal olarak kabul edilebiliğine dikkat edilmesi gerekir. Çocuklarda öfke nöbetleri genelikle 1.5 -2.5 yaş civarında sıklıkla görülür. Öfke nöbeti sırasında çocuklar ağlar, tutturur, kendilerini yere atarlar hatta zaman zaman başlarını yere yada duvara vurur, nefeslerini tutarlar. Çocukların mizaç yapıları değişkenlik gösterdiği gibi öfke nöbeti yaşama şekilleri ve sıklıkları da değişkendir. Öfke nöbetleri çocukların gelişiminin doğal bir sürecidir; fakat bu süreçten çocu

ÇOCUKLARDA KÜFÜR

Küfür etmek, çocuğun, kızgınlığını ve öfkesini kaba bir şekilde toplum içinde argo kelimelerle dile getirmesidir. Yaşı küçük olan çocuklar kullandıkları kelimeleri çevresindeki kişilerden ve ailedeki büyüklerden öğrenirler. Öncelikle, çocuktaki küfür etme alışkanlığının asıl nedeni bulunmalıdır. Bu neden ortadan kaldırılıp, önüne geçilmelidir. Çocuklarda küfür üç gruba ayrılır. Ya beddua etmek ya da birine zarar verilmesi dileğini yansıtan konuşma biçimi. Cinsel içerikli küfürler, müstehcen konuşmalar. Kişiliğe yönelik küfürler; salak, manyak… gibi. ÇOCUKLARDA KÜFÜT ETME DAVRANIŞININ NEDENLERİ Ailede veya çevrede küfür eden kişileri modellemek. Dikkat çekmek amacıyla küfür ederek ebeveynlerinin kendisiyle ilgilenmesini sağlamak (özellikle anne-babadan ilgi ve sevgi göremeyen çocuklarda) Yetişkinleri şaşırtma, rahatsız etmenin verdiği eğlenceden hoşlanmak Bir savunma davranışı veya isyan ederek bağımsızlığını ortaya koymak Yetişkin olmanın, büyümenin bir sembolü olarak kendini ispat etme çabası Arkadaş grubu tarafından onay görüp, kabul edilme

ÇOCUKLARDA İÇE KAPANIKLIK

Çocuklar özellikle yeni tanıştıkları kişilere karşı mesafeli ve bazen tepkilidirler. Çoğu anne baba için sorun gibi görünen bu durum birçok açıdan normaldir ve çocuklar farklı sosyal ortamlara girdikçe ve zaman içinde aşılabilir.Ancak zaman zaman bu tepki ya da yabancı davranma tutumu daha belirgindir ve çocuğun çevresiyle olan ilişkilerini olumsuz etkiler. Çocuk olaylara birdenbire atılmaz, reaksiyon göstermez; önce etrafını gözler, çevresini tanır, kendisini emniyette hissettikten sonra ortama dahil olur ise bu çocuk sükunet içindedir ve genellikle sosyaldir. Öte yandan aşırı sosyal, atak, girişken olduğu söylenen çocukların bir kısmı reaksiyoner çocuklardır.Kendilerini savunmak zorunda bırakıldıkları için empati duygularından yoksundurlar. Anne-babalar genellikle koşan, iten, gülen, hakkını söke söke almaya çalışan, ağlayan,bağıran böylesi çocukların dışadönük olduklarını zannederler. Halbuki bir çocuğun kişiliği hakkında hareketlilik ya da sessizlik tek başına bir veri değildir hiçbir zaman. Örneğin, 4 yaşında duyarlı bir çocuk, bir misafir gelse, odaya girmeden önce onları seyrede
Hızlı İletişim
Numaranızı Bırakın,
Sizi Arayalım
Gizle